Davulun Tarihçesi
Davulun başka adları; köbürge, küvgür, tuğ, tavul, tabıl (babl)dır. Davul çalanlara davulçu, tabilzen, tabbal gibi adlar verilirdi. Davul, Türklerin kullandığı en eski musiki aletlerindendir. VIII yüzyılda köbürge, daha sonraları tuğ ve XI yüzyılda küvrüğ adını almıştır.
Davul, silindir biçiminde olup tahta veya madeni kasnağın iki yanına gerilmiş derilerin bağlanmasından meydana gelir. Omuza asılacak kaytanı ile vurulmasında kullanılan tokmak ve ince değnekten ibarettir. Mehterde ve halk arasında çalınan davullar, bu şekilde tokmak ve değnekle çalınır. Bando ve boru–trampet takımlarında kullanılan davullar ise değneksiz olarak yalnız ön tarafına tokmakla vurularak çalınır.
Davul, çok uzaklardan duyulabilecek bir ses gücüne sahiptir. Uzakta çalan bir takımın yaklaştınça ilk duyulan sazı davuldur. Davul, mehterhanelerde ritmleri en iyi vurabilen bir sazdır. Ses gücü ve ritmleri iyi belirtmesinden dolayı insanın taşıdığı en güclü sazlardan biridir.
Davulun, müzikte kullanılmasından başka, haber aracı olarak çeşitli işlerde kullandığı zamanlar olmuştur. Yalnız başına ilan ve haber verme işlerinde, bekar odalarında, hanlarda, şehirlerde, akşam kapilar kapanırken, yanqın haberinde, fetih haberinde, savaşta dağılmış askeri bir araya toplamakta, divar kuruluna haber vermek işlerinde, askeri saf düzeni alınmasını işaret etmekte ve kale kuşatmalarında düşman tağımlarının yerini bulmakta kullanılmış olduğu bilinmektedir.
Çeşitli işlerde kullanılan davulun aldığı görevler:
Tabl-ı beşaret,
Tabl-ı asayış,
Tablmı cenk veya saf,
Tabl-ı cenk-i harbi,
Tabl-ı derbent,
Tabl-ı orduğah nöbetleri,
Tabl-ı yangın haberleri,
Tabl-ı lağım bulma.
Zurnanın Kısa Tarihi
Zurna, ülkemizin birçok bölgelerinde kullanılan ve tahta, metal, kamış gibi malzemelerle yapılan bir nefesli çalgı aletidir. Genellikle bas davulla birlikte kullanılır. Türk folklorunda önemli bir yere sahip olan zurnanın geçmişi, diğer nefesli çalgı aletleri gibi çok eskilere dayanmaktadır. En basitinden, mehter takımlarının eskiden hükümdarların fermanlarını zurna eşliğinde okudukları bilinmektedir.
Zurna Ne Zaman İcat Edildi?
Zurna, mey gibi Avrasya kökenli bir çalgı aletidir. Balkanlardan Orta Asya’ya kadar birçok kültürde zurna çalgısı bulunur. Düdük ve kaval gibi zurna da hem Anadolu’da hem de Orta Asya’yla birlikte Orta Doğu ülkelerinde sıklıkla kullanılmaktadır. Tarihe baktığımızda genellikle düğünlerde veya bayramlarda şenlik havası katmak için çalındığı bilinmektedir.
Zurnanın kökeni Çin’dir. Aslında Çin, üzerinde delikleri bulunan tüm nefesli çalgı aletlerinin vatanıdır. Zira, zurna, mey gibi aletlerin ilk basit versiyonu bu topraklardan çıkmıştır. Çin’de tapınaklarda veya cenazelerde günümüzde de kullanılan Suanna, zurnanın bir diğer versiyonudur.
Ünlü gezgin olan İbni Batuta, zurnanın Çin’den Kuzey Afrika’ya kadar yaygın bir şekilde kullanıldığını bildirmiştir. Çok eski zamanlarda Mısır, Hindistan ve Çin’de zurnanın eski versiyonları kullanılmıştır. Ardından diğer halkların müziklerinde de yerini almıştır. Günümüzde Arnavutluk, Bosna, Hırvatistan gibi ülkelerde çalınmaktadır. Ayrıca, zurnanın birçok değişik isimleri de bulunmakta. Surnay, tuiduk, zournas, surla, lettish horn ve zurma, bu isimlerden birkaç tanesi.
Türklerde Zurna
Yukarıda da belirttiğimiz gibi zurna, Çin menşelidir ve dünyadaki diğer halklara da buradan yayılmıştır. Selçuk ve İlhanlılar zamanında da kullanıldıktan sonra Osmanlı ve Kırım Hanlığı tarafından askeri mızıka amacıyla çalınmıştır. Aynı zamanda, Dede Korkut hikayelerinde de zurnaya sık sık rastlanmaktadır. Ayrıca, Osmanlı döneminde Mehter takımının olmazsa olmazlarından biri, zurnaymış. Mehter takımı zurnaları, ses tizliği ve görevlerine göre değişik ebatlara sahipti. Günümüzde Anadolu yerlilerinin halk oyunlarında zurna, ana çalgı aletleri arasındadır.
Azerbaycan dahil Kafkasya ve Türklerin sıklıkla yaşadığı Arnavutluk, Makedonya Cumhuriyeti gibi ülkelerde de zurna kullanılmaktadır. Balkanlar’ın Slav ulusu bu aleti ‘zurla’ olarak adlandırmış ve halk müziklerinde yer vermiştir. Dolayısıyla zurnanın tarihçesi, bu çalgı aletinin dünya medeniyetlerinin birbirinden esinlenerek kullanıldığını ve ortak bir folkloru renklendirdiğini göstermektedir.